Geçtiğimiz ay 15’i büyük olmak üzere çıkan 299 orman yangınına Tunceli’deki yangınlar da eklenince 2021 yılı, ülke tarihimizin en büyük orman yangın felaketlerini geçirdiği sene olarak kayıtlara geçti. Avrupa Orman Yangını Bilgi Sistemi (EFFIS) verilerine göre 177 bin 476 hektardan fazla ormanlık alan kül oldu. Bilim insanları yangınların çıkmasında iklim değişikliğini en önemli etken olarak gösterirken afetin zararlarının alınacak önlemlerle en aza indirilebileceğini, hatta afet oluşumunun önlenebileceğini söylüyor. Üniversitemiz Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Sibel Sarıçam, ESOGÜ Gündem programında ormanların önemini anlatarak yanan alanların yeniden orman alanı olarak ülkeye kazandırılmasının önemini vurguluyor.
Orman ekosistemi
Orman yangınlarının yol açtığı can ve mal kayıplarının herkesi derinden üzdüğünü ifade eden Doç. Dr. Sarıçam, yetişkin bir çam ağacının bir saatte kırk kişinin atmosfere verdiği karbondioksiti oksijene dönüştürdüğünü; bir meşe ağacının atmosfere verdiği su buharının yılda yaklaşık 150 bin litrelik suyu, su buharı olarak atmosfere verdiğini söyledi. Ormanların ağaç topluluklarından oluşan bir alanın daha fazlasını ifade ettiğini belirterek, “Ormanlar karasal ekosistemin yaklaşık %80’ini oluşturan bitki ve hayvan türlerine ev sahipliği yapmaktadır. Bu yönüyle ormanlar biyoçeşitlilik açısından da önemli rezerv alanlarıdır. Bu uyumlu bütünlük, bir parça dahi bozulduğunda bu ekosisteme bağlı yaşayan tüm canlıların da varlığı tehdit altına girer. Dolaylı olarak insanların da varlığının tehdit altında olduğunu söyleyebiliriz” diye konuştu.
İklim değişikliğinin etkileri
İklim değişikliğinin etkilerinin gündelik yaşamda belirgin şekilde görülebildiğini söyleyen Doç. Dr. Sarıçam, ormanların hem iklim değişikliğiyle mücadele etmede hem de iklim değişiminden olumsuz etkilenebilen alanlar olduğunu kaydederek şöyle devam etti: “Uzun süren kuraklık periyodu ve sıcak hava dalgasıyla orman yangınları tetiklenebiliyor. Yangınla birlikte atmosfere karbondioksit, karbonmonoksit, metan gibi sera gazlarının salınması iklim değişikliğini olumsuz etkiliyor. Ormanların ekolojik fonksiyonları kadar ekonomik ve sosyal fonksiyonları da bulunmaktadır. Ormanlar, orman içlerinde ve yakın çevresinde yaşayanlara bir yaşam alanı, geçim kaynağı sağlar. Marmaris’teki yanan ormanlarla birlikte orada arıcılık yapan ve çam balıyla geçimlerini sağlayan pek çok insanın geçim kaynağı da yok oldu. Ormanlar sadece o ekosisteme bağlı yaşayan canlıların değil, tüm canlıların ortak varlığıdır. Kendimizi çok da doğadan ayrı bir varlık olarak düşünmemeliyiz; biz de bu doğanın bir parçasıyız. Bu düşünceyle hareket ettiğimizde daha sağlıklı ve afetlere karşı daha dirençli, uyumlu yaşam koşulları elde edebiliriz.”
Yanan alanlar yeniden orman alanı olarak ülkeye kazandırılmalı
Doç. Dr. Sarıçam, yanma riski taşıyan bölgelerin belirlenmesi ve özellikle yangın periyodlarında koruyucu önemlerin alınmasının hayati önem taşıdığını, alınacak önlemlerle yangın şiddetinin ve felaket boyutunun azaltılabileceğinin altını çizerek, “Orman tabanındaki materyaller ekolojik anlamda yaşam ortamı sağlaması, toprağı zenginleştirmesi bakımından çok önemli ve kıymetli. Ancak sıcak dönemlerde kuru dalların, kuru otların, ibrelerin tutuşma olasılığı da çok yüksek. Dolayısıyla taban temizliğinin gerçekleştirilmesi önem taşıyan bir uygulama olarak görülebilir. Orman sonrasında ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin çeşitli görüşler mevcut. Hemen mi ağaçlandırılmalı yoksa bir süre beklenilmeli mi? Doğanın kendini yenileyebilme gücü var ve bunu dikkate alarak bir süre bu yanan alanların kendini iyileştirmesi, onarması için bir zaman tanınmalı, sonrasında ağaçlandırma çalışmalarına yer verilmelidir. Her şeyden öte yanan orman alanlarının hiçbir şekilde yapılaşma ve tarıma açılmaması, bu alanların yeniden orman alanı olarak ülkemize kazandırılması çok daha önemli. Ormanların yok olmasıyla elde edilen kısa vadeli ekonomik kazançlardan ziyade uzun vadedeki ekolojik kazançlar çok daha kıymetli” diye konuştu.